Ömrünün son senelerinde yazdigi bu risalede Gazali genclik cagindan beri hakikati nasil arastirdigini, taklid akidelerden kurtulup yaknhasil etmek icin ne yolda calistigini aciklamakta ve bedih bilgilerden bile süpheye düsecek derecede bu ugurda titizlik ve ifrat gösterdigini anlatmaktadir.
Hakikati arastiranlarin Ilm-i Kelam alimleri, Batiniyye firkasi, Felsefeciler ve Mutasavviflar diye dört grupta toplandigini ve bunlarin teker teker sirayla tetkik ettigini ifade eden Gazali, bunlarin her birinin ayri ayri ele almakta ve bilhassa Felsefe ile Batinilerin Talim mezhebi üzerinde etraflica durarak bunlari tahlil ve agir bir tarzda tenkit etmektedir.
Tasavvuf tarikini hem kitaplardan ve ehlinden tetkik ve tahkik ederek ögrendigini, hem de zahidane bir hayat yasamak suretiyle nefsinde bizzat müsahade eyledigini bildiren Gazali bu mevzuda Yeryüzünde Nübüvvet isigindan baska aydinlanacak bir sey olmadigini, tasavvufun, kalbi tamamiyle masivadan Yaradandan gayri her sey temizlemek, yalniz Allahi anmakla mesgul oldugunu; bundan sonraki hali, kim ifade etmek isterse sözünde mutlaka kacinilmasi mümkün olmayan hatalar olacagini, aklin idraki haricinde kalan seyleri idrak etmenin, ancak nübüvvet yolu ile mümkün oldugunu, kalbin Allahi tanimaga mahsus bir yer olan ruhun hakikatinin de bir hastaligi mevcut oldugu, bu hastaligin tabibi Peygamberler oldugu, bu hastaliga karsi Peygamberler tarafindan miktarlari belli edilen ibadet ilaclarinin mevcut oldugu ancak bunlarin akil ile idraki kaabil olmadigindan onlari nübüvvet nuru ile idrak eden Peygamberleri taklit etmek gerektigini, aklin vazifesi bu hakikati bize bildirmek ve öylece teslim etmek oldugunu anlatmaktadir.
Nübüvvetin varliginda, mahiyetinde ve muktezasiyla amel etmekte halkta görülen itikat, iman zayifaliginin sebebleri üzerinde de duran Gazali, bunun caresini de keza bu risalesinde göstermektedir.