Gercekle yalanin koyun koyuna yattigi bu siyah gece, ihanetin oyunlariyla cebellesirken, gözün gördügü her sey yalan, yalan zannedilenler ise gercekti aslinda. Bu kara hikayede görünen ve duyulan, hatta yasanan hicbir sey göründügü gibi degildi. Bu hikayede, sadece binbir yüzlü seytanlar ya da türlü cesit oyunlara misafirlik eden kurbanlar yoktu...
Bu hikaye, karanligin icinde dogmak icin bekleyen ama asla dogamayacak olan bir gökkusaginin hikayesiydi. Ne bir cikis yolu vardi ne de beklenilenin aksine belli bir sonu. Ölümle dogmak kadar gercek ve dogumla ölmek kadar da yalanciydi bu hikaye. Var olmakla yok olmak arasinda nefes almaya calisan bedenlerin, soluduklari her bir nefesle birlikte bogulup yok olmalariydi. Cikisi olmayan bir labirentin icinde batakliga bata bata dibi bulmakti. Ölüm kadar soguk, hayat kadar acimasizdi bu hikaye.
Bakan gözlerin yalanlara kanmasi, kör gözlerin ise gercekleri bulmasiydi. Öyle ki; bu hikayeye misafir olan hic kimse ama hic kimse masum kalamazdi; cünkü bu hikaye sadece masumlarin degil, masumiyetin de idamiydi.