Yirminci yüzyila ait o atmisli yillarin son Agustos ayinin o günlerinin birinde Cukurovada ve Toros Daglari eteklerindeki kirac topraklarinda kurulu köylerin birinde mütevazi bir yasam sürdüren bir ailenin; ogluyla gelinlerinin ilk cocugu, büyükbaba ile büyükannenin ilk torunlari, amca ve halanin ilk yegeni olarak göreceli bu dünyaya merhaba, derim...

Dünyaya geldigim bu ailenin ücüncü nesli, erkek bebekle baslar. Bu yüzden dogumumdan dolayi yasadiklari sevinc farkli olur. Cünkü dogdugum yüzyil baslarinda yörede hüküm süren Osmanli, katildigi savaslardaki asker ihtiyaci icin köyde eli silah tutan erkeklerin neredeyse tamamini askere alir... Ancak askere gidenlerin cogu köylerine geri dönemez...

Köyde calisip, gecim saglayan erkek sayisinin azalmasina bagli olarak cetin yokluk yillari baslar. Bu yokluk yillari yillarca devam edince dogan her erkek bebek, yöredeki erkek nüfüsunu arttigindan dünyaya geldigi ailesi icin farkli sevinc kaynagi olur.
Yörede böyle yasanilan o yillarda dünyaya merhaba, derim...

Büyükbabamin amcasi, yeni evli olmasina ragmen onu da askere alirlar. Aradan daha yil bile gecmemisken Canakkalede sehit olur ve geride de cocuksuz esi kalir...

Yöre görenegine göre esi ölen kadina ölen esinden kalacak mirasin kocasinin ailesinde kalmasi icin kocasinin bekar kardesi varsa onunla evlendirilir. Büyükbabamin babasi on bes yasinda sehit agabeyinin dul kalan esiyle evlendirilir... Bu evlilikten de büyükbabam dünyaya merhaba, der...

Büyükbabamin babasini da askere alirlar. O da Yemende sehit olunca annesi, yasadiklarina dayanamayip verem olup ölür. Büyükbabami, büyükbabasiyla büyükannesi büyütür...

Ailesinin soyunu sürdürecek erkek yalnizca büyükbabam kaldigindan on bes yasina gelince büyükannemle evlendirilir...

Büyük babamin iki oglu olur. Ilk oglu amcam, evlenecegi kiz baska biriyle kacip evlenince evlenmek haram olsun, der ve otuz bes yasini bile gectigi halde evlenmeye ikna edilemez...

Bu yüzden aile soyunun devami sekteye ugrar...