Kamelyalar, cok fazla ilgi cekmeyen ciceklerdendir. Bu cicekler, güller kadar sevilmiyor. Lale veya zambaklara yaptigimiz gibi, kamelyalarla gecmise dalip gitmiyoruz. Gardenyalarin kokusu, yildiz ciceklerinin gösterisi bu ciceklerde yok. Cicek buketlerinde güzel durmuyorlar. Cicek actiklarinda cok gecmeden yapraklari sararip yere dökülüyor. Yine de kamelyalar her zaman kendi sessiz, ölcülü hallerinde muhtesem dururlar.
Orada yatarken kamelya tohumunun neye dönüsecegini ve güzel ciceklerini hayal ettim. Onun hikayesi, tipki benim gibi üzücü, belirsizliklerle dolu bir hikayeydi. Aciyla dolu Hayatim son kamelya gibi.
Ikinci Dünya Savasinin hemen öncesinde, son kalan kamelya türü Middlebury Pembesi bir Ingiliz malikanesindedir. Amatör bir botanikci olan Flora cicek hirsizi uluslararasi bir sebekeyle calismak zorunda kalir. Son kalan kamelyanin yerini ögrenmek icin bu malikaneye dadi olarak gelir. Onun malikanedeki varligi yeni bir aska dogru sürüklenirken bir dizi korkunc cinayetin tehdidi altinda kalir.
Bundan neredeyse yarim yüzyil sonra, bahce tasarimcisi Addison, kaderinden kacmak icin kocasi Rexin ailesinin yeni aldigi bu malikaneye kocasiyla birlikte gider. Bu büyüleyici kamelyanin hikayesiyle burada buldugu eski bir kitap sayesinde tanisir. Bu kitabin sayfalarinda ayni zamanda karanlik sirlar vardir. Bu sirlar acaba Addisonu Florayla ayni kadere mi sürükleyecektir