Hayatin icinde kalamamisiz.
Hayat; icimizde ukte kalmis.
Tek bir kaliba sigmiyor Melda Zirekin kadinlari. Jöle kivaminda adeta. Büzülen, süzülen, sikisan, ama sürekli kendini doguran. Cogalan, genisleyen ve kocaman olan. Tasan. Ele, yürege, gönle sigmayan rengarenk kadinlar.
Kendilerini celiskileriyle var eden bu kadinlar, cesitli bicimlerde siziyor yazarin satirlarina. Bazen bir öyküye bazen de bir siire ya da denemeye dönüsüyorlar. Hayatin icinden gelip hayata kafa tutuyorlar. Tabii sadece kadinlar anlatilmiyor Jöle Kadinlarda. Annesiz büyüyen cocuklar, kendilerini sorgulayan politikacilar, boslukta yüzen adamlar, gazetelerin ücüncü sayfalarindaki cinayet haberlerini biriktiren kocalar, cocuk damatlar, basarisiz palyacolar ve digerleri. Kusurlari ve erdemleriyle insana odaklaniyor Melda Zirek. Bir yandan kadinin kozasini aralamaya calisirken diger yandan da bu kozayi örmeye calisan erkegi dile getiriyor.
Ilk romani Bulantida da insanin varolus sorunsalini anlatimin odagina koyan Zirek, Jöle Kadinlarla bu sorgulama alanini derinlestiriyor.